17 Aralık 2013 Salı

Aboulomania stres,depresyon,endişe gibi faktörlerden ileri gelen ruhsal bir hastalıktır.Bu hastalığa yakalanan kişilerde aşırı bir kararsızlık durumu ortaya çıkar ve kişilerin günlük hayatlarında sorunlarla karşılaştığı görülür.Örneğin,bir kişinin markete gitmesi gerekiyor,ancak yaşadığı kararsızlık yüzünden saatlerce yerinde sayıyor.

Bu hastaların birçoğu kararsızlıktan muzdarip olsa da ,bunu takıntı boyutlarına ulaştırırlar.Hastalar fiziksel olarak iyi olmalarına rağmen istediklerini yapma konusunda kendilerini yetersiz hissederler ve böylece isteklerini yerine getiremezler.

Aboulomania hastaları için genelde depresyon tedavisi uygulanır.Antidepresanlar ile kişinin öz güveni tekrar yerine getirilebilir.

Sonuç olarak bence ülkemizdeki insanların yaklaşık üçte birinde bu hastalık görülüyor.Ama suç kimin bilmiyorum,tek bildiğim karar vermeyi güçleştiren bizler değiliz,maddi sıkıntılarımız.Bu hastalığa yakalanmamamız için her şeye rağmen gülümsememiz ve daima yeni hedefler belirlememiz gerektiğini düşünüyorum.




0

7 Aralık 2013 Cumartesi

Landau-Kleffner sendromu,bir diğer adıyla Epileptik Afazi genellikle 5-7 yaşları arasındaki çocuklarda nadir görülen tuhaf bir hastalıktır.İlk kez 1957 yılında William Landau ve Frank Kleffner tarafından 6 çocuğa teşhis konularak tanılanmıştır.Bu hastalığa sahip olan kişiler sıklıkla konuşma dilini anlamada ve ifade etmede güçlük çekerler,ayrıca kriz geçirmekten muzdariptirler.

Aslında bu sendroma sahip çocukların konuşma dili gelişim evresinde hiçbir problem gözlenmez,ancak daha sonra gelişigüzel bir şekilde öğrendiklerini kaybederler.

Hastalara otizm,kulak rahatsızlığı,çocukluk şizofrenisi,zeka yetersizliği gibi yanlış teşhisler konulabilir.Bu yüzden doğru teşhis koymak için EEG testi gereklidir.Bu hastalara yapılan EEG testinde sinyaller olması gerektiğinden farklı görünür.



Dünya çapında bu hastalıkla ilgili 200'den fazla vaka kayıtlara girmiştir.1957-1980 yılları arasında 81 vaka bildirilmiştir.Genellikle 10 yılda bir 100 kişide görülmektedir.

Hastalığın tedavisi belirli konuşma terapileriyle yapılmaktadır ancak hastanın tam olarak iyileşmesi oldukça zordur.

Konuşmanın neredeyse her şey olduğu bir devirde böyle bir hastalık kişi için gerçekten zor olsa gerek.Çocuklarımızı her daim gözlemlemeliyiz,eğer davranışlarında,hareketlerinde bir aksaklık görürsek derhal doktora götürmeliyiz.Hepimize sağlıklı,huzurlu günler dilerim.

1

6 Aralık 2013 Cuma

Stendhal Sendromu,bir diğer adıyla Florence Sendromu bireylerin sanat eserleri karşısında hızlı kalp atışı,sersemlik,bayılma,kafa karışıklığı ve halüsinasyon gibi semptomlar sergilemesine sebep olan psikomatik bir rahatsızlıktır.Bu terim doğada büyük bir güzellik görme gibi diğer durumlarda da kullanılabilir.İlk kez 1979 yılında Graziella Magherini tarafından tanımlanmıştır.


Stendhal Sendromu/La Sindrome di Stendhal filminin afişi

Özellikle sanat eseri kişiye çok güzel göründüyse ve içinde birden çok sanat figürünü barındırıyorsa kişilerin daha çok etkilendiği söylenir.Birçok sanatseverin tutulduğu bir sendromdur.Kimisinde ciddi bir psikolojik bozukluğa kadar gidebilir.

Tarihte Stendhal'ın da bu hastalıktan muzdarip olduğu söylenir.Hatta ülkemizde liselerde okutulan Kırmızı ve Siyah adlı romanı kitaba başlamadan önce birçok öğrencinin kafasında soru işareti bırakır.Neden Kırmızı ve Siyah?Birbirine zıt iki renk !


Stendhal Sendromu için psikolojik tedaviler uygulanmaktadır.Hastalığın görülme oranı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır,çoğu psikiyatrist herkeste bu sendroma tutulabilme ihtimali olduğunu iddia eder.

Herhangi bir resim,film veya müzikle orgazm olmak...Çok cazip geliyor.Keşke bu hastalık grip gibi bir şey olsa da birisi bana bulaştırsa :)





0

Kudüs sendromu,kişilerin Kudüs'ü ziyareti sırasında dini temalı takıntılı düşünceleri,yanılgıları ve diğer ruhsal denge bozukluklarını içeren bir grup zihinsel olaydır.İlk kez 1930 yılında Heinz Herman tarafından tanımlanmıştır.Bir tek din veya mezhebe ait değildir.Genellikle Yahudileri,Hristiyanları ve Müslümanları etkiler.Kendilerini kutsal kitaplardaki bir karakter olarak görme,pis hissetme gibi belirtiler görülür.


Genellikle bu sendromdan Kudüs'e ilk kez gelen turistler muzdariptir,ancak ikinci,üçüncü seferlerinde gelenlerde de görülür.Uzmanlar hastalığın özel bir tetikleyicisi olmadığını söylemektedir.Yılda 100-200 kişide görülür.

İngiliz Psikiyatri Dergisi'nde yayınlanan bir makaleye göre 1980-1993 yılları arasında 1200 kişi Kudüs sendromuna tutulmuş.Bu sendroma tutulanların bir kısmının zaten ruh hastası olduğu,ancak dinle yakından ilgisi olmayan insanlar oldukları ve bölgeyi terk ettiklerinde normal yaşamlarına devam ettiği bilinmektedir.



Bu hastalığın tek tedavisi,Paris sendromunda olduğu gibi şehri terk edip bir daha geri dönmemektir.

Bu tarz mistik şeyler insanın gerçekten dikkatini çekiyor.Geçmişte boşu boşuna Kudüs'e sayısız haçlı seferi yapılmamış demek ki,varmış bir şeyi. :) İnsanları çeken şey bilinmezlik değil midir zaten ?








1

Paris sendromu,Paris'i gezen veya orada tatil yapan bazı bireylerde rastlanan geçici bir psikolojik rahatsızlıktır.İlk kez 1986 yılında Japon Profesör Hiroaki Ota tarafından tanımlanmıştır.Bireylerde halüsinasyon görme,hissiyat değişikliği,kaygı gibi birtakım psikaytrik semptomlar,ayrıca sarsıntı,tasikardi,terleme gibi psikomatik belirtiler görülür.Benzer sendromlar : Kudüs Sendromu,Stendhal Sendromu


Genellikle bu sendromdan 30 yaşlarındaki ilk kez yurt dışına çıkan Japon bayanlar muzdariptir.Yılda 10-15 kişide gözlemlenir.Kültür ve dil farkı,beklentilerinin karşılanamaması,jet lag gibi olaylar bu sendromu tetikler

Japon Büyükelçiliği'nin Fransa'da 7/24 yardım hattı var ve desteğe muhtaç insanlara hastane bulmalarında yardım etmektedir.


Bu hastalığın tek tedavisi bireyin kendi ülkesine dönmesi ve bir daha asla Paris'e dönmemesidir.

Gülsem mi,ağlasam mı bilemedim açıkçası.Bence buna en güzel örnek şu sözdür:"Aşk herkese iyi gelmediği gibi aşıklar şehri de iyi gelmiyor!" :) Paris ileride gezmek istediğim şehirler arasında,gitmeden her ihtimale karşı Fransız arkadaşlarımı böyle bir hastalık geçirebilmem ihtimaline dair bilgilendireceğim. :)










2

5 Aralık 2013 Perşembe

Progeria,bir diğer adıyla erken yaşlanma hastalığı nadir görülen bir genetik hastalıktır.Hastalık ilk kez 1886 yılında Jonathan Hutchinson tarafından tanımlanmıştır.Hastanın ilk 46 kromozumunda telomer kısalığı görülmesinden kaynaklanmaktadır.

Bu hastalığa yakalanan çocuklarda 4-5 yaşlarında iken saç dökülmesi,ilerleyen zamanlarda da göz damarlarının belirginleşmesi,eklemlerde incelme,kalp ve damar rahatsızlıkları görülür.Fiziksel bozukluklar hastanın zekasını etkilemez.


Progeria 8 milyonda görülen nadir bir hastalık.Ne yazık ki tedavisi yok.Uzmanlar tedaviyi bulmaya çalışmaktansa hastaların ömrünü ne kadar uzatabileceklerini düşünürler.


Günümüzde Progeria hastası Almanya'da yaşayan bir Türk kızı(G.Y.) yaşamaktadır.Sosyal paylaşım sitelerinde oldukça aktif bir kız ,fotoğraf ve yorumlarından anlaşıldığı kadarıyla bir o kadar da mutlu.

Belki insanları yaşlandıran Progeria değil,her şeye rağmen gülümseyememektir.Estetik cerrahisine ailelerinin paralarını fütursuzca yediren oğlanlarımız,kızlarımız keşke her şeye farklı açıdan bakıp Allah'ın verdiğini sırf daha çok beğenilme arzusu için değiştirmeye çalışmasalar.
0

4 Aralık 2013 Çarşamba

Lesch-Nyhan Sendromu,bir diğer adıyla Nyhan Sendromu X  kromozomunda bulunan HPRT geninde mutasyonlardan oluşmuş,HGPRT(Hipoksantin-Guanin fosforibosiltransferaz) enzimi eksikliği sonucunda oluşan nadir,kalıtsal bir hastalıktır.

Vücutlarında HGPRT enzimi olmadığı için ürik asit üretimi diğer insanlara göre daha hızlıdır.Ürik asit üretiminin hızlı olması eklem romatizması ve böbrek taşı oluşumunda rol oynar

Bu hastalar doğduğunda hiçbir şekilde hastalık belirtisi göstermez,ancak 2 ay içinde hareketlerinde yavaşlama görülür.İlerleyen yaşlarda zeka geriliği ortaya çıkar.


Fazla ürik asit depolanmasından dolayı koreoatetoid hareketler gösterirler.Tırnaklarıyla burun kıkırdaklarını aşındırma,el parmaklarını ısırma ve koparma,daima bir şeyleri çiğneme istekleri olduğu için dudaklarını ve ağız dokusunu çiğneme gibi eylemler yaparlar.Kendilerine olduğu kadar çevrelerine de agresif davranırlar.Bunları engellemek için ilgililer tarafından hastanın dişlerini çekme,ellerini ve kollarını bağlama gibi önlemler alınır.



Kandaki hiperürikemi(kanda aşırı ürik asit bulunması) allupurinol ilacıyla yok edilebilse de,Lesch-Nyhan sendromunun tedavisi yoktur.Hastalar genelde 20 yaşından sonra ölürler.

Gerçekten çok tuhaf bir hastalık.İçlerindeki agresiflik o kadar yüksek ki bunu kendilerinden çıkardıklarında bile tatmin olamıyorlar.Allah kimseye vermesin diyelim,çok zor.





0

2 Aralık 2013 Pazartesi

Cotard Sendromu,bir diğer adıyla,Yürüyen Ölü Sendromu,ilk defa 1880 yılında Jules Cotard tarafından tanımlanmıştır.Nadir görülen bu hastalığa yakalanan kişiler gerçek veya mecazi olarak ölü olduklarına inanırlar.

Bazı kişiler vücutlarında kan ve iç organları olmadan yaşadığını iddia ederek ölümsüz olduklarına da inanabilirler.Kimileri bunu kanıtlamak için intihar girişiminde bulunur.

Cotard sendromu,ağır depresyon ve akli hastalık durumlarında görülür.Hastanın şikayetleri vücutta kurtlanma,çürümüş et kokusu alma gibi hayal görme belirtileridir.



Nadir görülen bu sendrom 2008 yılında 53 yaşında Filipinli bir kadında görüldü.Ailesine artık ölü olduğunu,kendisini morga götürmeleri gerektiğini söyledi.

Hastalık henüz yeni olduğu için belirli bir tedavisi yok.Cotard sendromu olan insanlara şimdilik ilaç ve elektroşok ile tedavi uygulanıyor.

                                         
                                             Cotard Sendromu'nu anlatan sanatsal bir çalışma

Her ne kadar Amerikan Psikiyatri Birliği bu hastalığı Ruhsal Bozukluklar listesine alsa da,nedenbilimde birden fazla faktörün rol oynadığı düşünülen bu hastalığın daha fazla araştırılmaya ihtiyacı vardır.

Evet,Cotard Sendromu gerçekten tuhaf bir hastalık.Belki modern dünyada yaşam mücadelesi veren bezmiş insanlara böyle bir hastalık cezbedici gelse de,kimsenin bu nadir görülen hastalığa yakalanmak istediğini düşünmüyorum.
0

1 Aralık 2013 Pazar

Morgellons hastalığı,2002 yılında Mary Leitao tarafından adlandırılan,hastaların vücutlarında hiçbir parazit bulunmamasına rağmen,vücutlarının parazitlerle kaplı olduğuna dair yanlış inanış içerisinde olma durumudur.

Hastalar karıncalanma,batma ve sürtünme hisleri gibi cildi semptomlar sergileyebilirler.Dokuda alışılmadık yapılar(spaghetti şeklinde fiber kablolar) ve ısrarcı bozulmalar görülebilir.Bu semptomlar dermatolojistler,entomolojistler ve psikiyatristleri içeren çeşitli tıbbi uzmanlar tarafından parazit yanılgısı(delusional parasitosis) olarak saptanmaktadır.Morgellons hastalığının bazı durumları daha çok doğrudan deri hastalığı olarak tanımlanır.

Son 1 yıldır,Morgellons hastalığından muzdarip olan insanların sayısında artış görülmektedir.Bu hastalığın ne nedeni biliniyor,ne de tedavisi var.
Morgellons hastalığı,her ne kadar korkutucu olsa da,ölümcül bir hastalık değildir.Fakat bu,hastalığın ciddi olmadığı anlamına gelmiyor.
Derinin altından değişik renklerde çıkabilen spaghetti boyutlarında "fiber kablolar"


Bu fiber kablolar hakkında bir hasta yakını Lisa Wilson:
"Bu göğsünden fırlayan,boyutları yarım santimetre olan fiber kabloları tüm gücümle çekmeye çalıştım ancak hiçbir şey olmadı." yorumunu yaptı.


12 yıldır bu hastalıktan muzdarip olup antibiyotik tedavisi alan,fakat iyileşme konusunda hiç ilerleme kaydedemeyen Harriet Bishop,hastalık hakkında şu yorumu yaptı:
"Derimin altındaki fiber kabloların dokunaçlarını,her şeylerini görebiliyorum.Onları kopararak acıdan kurtulmak istiyorum ancak bir tel bile koparsam daha milyonlarca olduğunu görebiliyorum."

Varlığına inanılması güç bir hastalık.Bu hastalığın nereden geldiğine dair çeşitli inanışlar var.Bazı doktorlar bu hastalığın efsane,tamamen psikolojik olduğunu,bazı komplocular da uzaylılar tarafından bir istila girişimi olduğunu savunmaktadır.







0

Author

Bumerang Üyesi